tasarim59

8 Mayıs 2024 Çarşamba /
| | | | |
Toplam Ziyaretçi: 42201  Hit: 685222
Açılış: 28 Mart 2011
YAZARLAR / HEKME YNELK DDETN NLENMES..
Prof. Dr.Gazi ZORER  /   gzorer@anet.net.tr
16.4.2013 / 13:45:44

HEKİME YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ

HEKİME YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ

Hekime Yönelik Şiddet!  Ne Yapmalı?  
Son yıllarda giderek artan hekime yönelik şiddet, aslında toplumda artan şiddet eğilimi ile paralellik göstermektedir. Görece daha fazla artış göstermesi ise hükümetin sağlık politikaları ile doğrudan ilişkilidir. Son 8-9 yılda uygulanagelen Sağlıkta Dönüşüm Projesi, halkın sağlık hizmetlerine ulaşımını  kolaylaştırarak halktan önemli ölçüde destek aldı. Bunu gören hükümet, bu “karlı” alanda popülizmini artırdı. Halkın sağlık talebini pompalarken, beklentilerini yükseltti, her hastanenin polikliniğinde hasta şikayeti birimleri oluştururken, hastane yönetimlerine dahi güven duymayan bakanlık,  184 SABİM hattı ile tüm toplumda haklı/haksız, gerekli/gereksiz bir şikayet kültürü yarattı. Aldığı sağlık hizmetini nicel yönden daha iyi olarak değerlendiren geniş halk yığınları, niteliği değerlendiremezken, pratikte karşılaştığı her sorunun sebebi olarak sağlık personelini görmeye  başladı. Sağlık ekibinin lideri olan hekim de baş suçlu, günah keçisi olarak halkın önüne bırakıldı. Bilinçsiz, sosyo-kültürel düzeyi düşük yığınlar, sistemdeki aksaklıkların, hatta işine gelmeyen tüm tıbbi sonuçların sorumlusu olarak hekimi suçlar duruma geldi.  Her düzeyde yaygın bir şiddet uygulaması ile karşı karşıya kaldık. Diğer taraftan günde 50-60 hasta bakma zorlamasıyla karşı karşıya kalan hekim, hasta ile yeterli iletişimi kurmakta büyük zorluk yaşıyor. SGK ile anlaşmalı özel  hastanelerde dahi ciddi sorunlar  var. Hastaya yeterli zaman ayrılamıyor. Hasta ve yakınlarının, hekimlere yönelik sıcak duygular beslemediğine dair bilgilere sahibiz. Eski dönemde tıkanıklıkları aşmak için muayenehaneye gitme ihtiyacı + bıçak parası ödemeleri efsanesi ile ilgili  deneyimleri siyasiler tarafından halkı hekimlere karşı doldurmakta sonuna kadar  kullanıldı.  Zaman zaman medyada kimi yazarların bile hekimlerin aleyhinde sert yazılar yazdığını izliyoruz.

Depresif hekimlik + defansif tıp uygulamaları.  Çalışma özgürlükleri kısıtlanan, bağımsızlıklarını büyük ölçüde kaybeden hekimlerde depresif bir ruh hali geliştiğini söyleyebiliriz. Gerek kamuda gerekse özel sektörde gelecek umutlarını yitiren, motivasyonlarını kaybeden hekimler, gelirleri gün be gün düşerken, bir yandan  idari baskılar, diğer yandan ciro baskısı ile ve tepelerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan tazminat ödeme tehdidi ile giderek defansif tıbba  doğru yönelmeye başladı. Mutsuz hekimlerin depresif, defansif eğilimlerinin halka yönelik yansımalarının da hasta-hekim ilişkisini düzeltici bir etki yapmayacağını  kabul etmemiz gerekir.

Halkta hekimlerin çok büyük paralar kazandığına dair ciddi bir yanılsama var. Bu yönde çeşitli açıklamalar mevcut. Bizzat Sağlık bakanı TV lerde, hekimlerin 12-13 bin lira gelir elde edebileceklerini söyleyerek, halktaki yanlış algıyı körüklemektedir. Buna karşılık kimse çıkıp ta kamuda temel maaşın 1800-1900 TL olduğunu, performans ve fazla çalışma ile ele geçen paranın 6-7000 TL yi geçmediğini anlatamıyor. Söylese de geniş kitlelere bu mesajlar ulaşmıyor.

Hekimlerin toplumsal itibar kaybı.  Hekimler tam-güne karşı çıkıp, çalışma özgürlüklerini savunurken siyasiler tarafından paragöz suçlaması ile karşılaştılar, doktor efendi diye seslenilerek, hekimliği toplumda geçerli ahlaki normlara göre aşağılayarak, sıradanlaştırarak itibarsızlaştırdılar.

Ne yapmalı? Öncelikle Sağlık Bakanlığı’nın bu yanlış tutumundan vazgeçmesi gerekir. Bu yönde ikna çalışmalarına başlamalı, toplumsal bir baskı oluşturulmalıdır.  Hastalara hakları kadar yükümlülükleri de öğretilmeli. Şikayet ettirerek, hekim ve sağlık çalışanlarından hesap sorma psikolojisine sokulan halk yığınlarının daha iyi bir hizmet alabilmesi için nazik ve saygılı bir şekilde sağlık ekibine yardımcı olması özendirilmelidir. Halkta mevcut yanlış algılamanın doğru yönde değiştirilmesi gerekir.  En önemli konulardan biri de hekimliğin itibarının nasıl tekrar kazanılacağıdır.  Bu amaçla çok sistematik profesyonel bir  halkla ilişkiler çalışmasına gerek var. Halkın hekimleri ile barıştırılması gerekiyor. Bunu başarmak için hekim örgütleri çaba sarf etmeli, öncelikle toplumda var olan örgütlü kesimlerle işbirliğine başlanmalı, giderek geniş halk yığınlarına ulaşılmalıdır. Hekimlerin de hasta ilişkileri konusunda özel bir eğitime tabi tutulması gereklidir. Özellikle komplikasyonların yönetilmesi, hastaların ve yakınlarının istenmeyen sonuçlar ortaya çıktığında doğru yönlendirilmesi gereklidir. Hasta sahiplenilmeli, aileye yeterli bilgi verilmeli ve problemin çözümü organize edilmelidir. Aydınlatılmış onam uygulaması hiçbir şartta aksatılmamalıdır. Hasta ve  yakınları ile baştan kurulacak iyi ilişkiler mediko-legal riskleri önemli ölçüde azaltacaktır. Tıp eğitiminden başlayarak  hekimlere,  hasta ve yakınları ile iletişim eğitimi verilmelidir. Bu eğitim Asistan Çekirdek Eğitim Programının bir parçasını oluşturmalıdır. Tıbbi kayıtların iyi tutulması hasta ve yakınlarının bilgilendirilmesine kolaylık sağlayarak iletişimi güçlendirecektir. Günlük iletişimde toplumda yanlış algılanan davranış biçimlerinden de sakınılmalıdır. Görüldüğü gibi toplumsal bir sorun halini alan hekime yönelik şiddetin önlenmesi için toplumsal bir projeye ihtiyaç vardır. Sonuçta, toplumda etkili örgütlü güçlerin desteği alınmadan, halkın algısını değiştirmek çok zordur. Bu çalışma ancak profesyonel bir halkla ilişkiler  çalışması olacaktır. Böylesi bir çalışmayı yürütebilecek iki ana yapı mevcuttur. Birincisi TTB ve Tabip Odalarıdır. Kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olarak TTB böyle bir çalışmayı organize edebilir. Ancak bu noktada dört temel zayıflık mevcut. Birincisi TTB yasası gereği, özel çalışan hekimlerin üye olmak zorunda olduğu bir örgüt, kamuda çalışanların önemli bir kısmı üye bile değil, oda seçimlerine katılan hekim oranı %20-30 civarında kalıyor. Sonuçta TTB hem hekimlerin tümünü temsil etmiyor, hem de üye olan hekimlerin aktif desteğine sahip değil. Türkiye’de 120.000 hekim var. Bunların yaklaşık 65-70 bini üye ise, seçimlere katılan en iyimser tahminle 15-20 bin kişi, yönetimleri seçenler ise 10-12 bin kişiden oluşuyor. İkinci zorluk ise; TTB ve Tabip Odalarında hakim görüşün vizyonu muhalefet etmekle sınırlı, dejenere olmuş eskimiş eylem tarzları genelde destek bulmuyor. Ancak kitlesel infial yaratan olaylarda bu tür eylemlere geniş katılımlar oluşabiliyor. Üçüncü bir sorun ise; TTB ve Tabip Odaları maddi olarak çok zayıf örgütler, günlük işleyişlerini ancak çevirebiliyorlar. Dördüncüsü, toplumsal ölçekli, kapsamlı bir halkla ilişkiler projesi bugüne kadar ortaya koymadıkları gibi, bu çalışma tarzına da karşı oldukları biliniyor. Diğer yandan bu haksız algıyı düzeltecek esas güç bizzat hekimlerdir. Yılda yaklaşık 500 milyon poliklinik hizmeti verilen ülkemizde tüm popülasyonun iki ay içerisinde tüm hekimlerle yüz yüze iletişimden geçtiği kolayca hesaplanabilir. İki ay boyunca aynı mesaj sözlü ve görsel olarak tüm halka iletilebilir. Hekimlerin diğer önemli örgütleri ise bilim dalı dernekleridir. Sivil Toplum Kuruluşları olarak, son yıllarda giderek profesyonelleşen, ekonomik olarak güçlenen önemli yapılar haline geldiler. Örgütlülük oranları TTB den daha yüksek, ancak vizyonları “kongre düzenlemek ve eğitim faaliyetleri ile sınırlı”.  Sağlık alanındaki olumsuz bazı müdahalelerde  bir araya gelip sınırlı tepkiler gösterebiliyorlar. Tam-gün yasasına karşı ya da son örnekte Dr.Ersin Arslan’ın alçakça katledildiğinde olduğu gibi gazete ilanları vererek tavır geliştirebiliyorlar. Hekimlerin örgütlü oldukları üçüncü kategori ise bağımsız hekim dernekleri, onların üye sayıları birkaç bini geçmiyor. Hem kitle destekleri, hem de ekonomik güçleri çok zayıf.    

Neler yapılmalı?
Öncelikle TTB ve Tabip Odalarının hekimlerin çalışma özgürlüklerinin kısıtlanmasına, karşı çıkmaları  için hak kayıplarının tekrar kazanılması için toplumsal ölçekli çalışmalara davet edilmesi gerekir. Bilim Dalı dernekleri ise tüzük değişiklikleri yaparak üyelerinin hak ve çıkarlarını korumaya yönelik amaçlarını genişletmeleri ve çalışmalarını bu yönde de artırmaları, ayrıca tüm dernekleri bir araya getirecek şekilde bir platform oluşturarak hekimlik ortak paydasında hareket etmeleri gereklidir. Pratisyen Hekimlik Derneği ve Aile Hekimleri Dernekleri de bu kapsamda yer almalıdır. Günümüzde toplumsal ölçekli yapılacak projeler önemli ölçüde profesyonel organizasyonlara  ve ciddi bir mali desteğe ihtiyaç duymaktadır. Uzmanlık dernekleri bu imkana sahiptir.  

Projenin İçeriği Nasıl Olmalı? Kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri olan kapsamlı bir proje hazırlanmalıdır.
1.  Sağlık Bakanlığının tavır değişikliği konusunda ikna edilmesi. Bunun için başta Sağlık Bakanı olmak üzere yürütme nezdinde girişimlerde bulunulmalı, TBMM, medya ve kamuoyu desteğini kazanmaya yönelik faaliyetler yürütülmelidir. SABİM 184 hattı ve  hastanelerdeki  şikayet büroları, şikayet değil, dilek ve öneriler hattına dönüştürülmelidir. Hastalara ayrılan sürenin artırılması talep edilmelidir.

2. Halkın eğitimi. Hasta hakları ve sorumlulukları. Bunun için genel popülasyona yönelik TV lerde kamu spotları, gazetelerde ilanlar, billboardlara afişler, medya ilişkileri, internet olanakları ve hekimlerin yüz yüze iletişimleri ile, hastanelerde dağıtılacak broşürler, asılacak afişlerle profesyonel bir organizasyon ile çalışmaların sürdürülmesi gereklidir.

3. Hekimlerin eğitimi: Hasta ve yakınları ile iletişim tekniklerinin geliştirilmesi. Tıbbi kayıtların yeterli ve düzenli tutulması. Aydınlatılmış onam uygulamasının olmazsa olmaz yerinin pekiştirilmesi. Komplikasyonların, istenmeyen sonuçların iyi yönetilmesi başarılmalıdır. Hekimler depresif ruh halinden sıyrılıp, haklarını doğru yerlerde arama mücadelesine girişmelidir. Defansif tıp uygulamalarından kaçınılmaya çalışılmalıdır.

4.   Hizmet verilen yerlerde şartların iyileştirilmesi. Hastaların yeterli koşullara sahip alanlarda bekletilmesi, bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi. Yeterli sayıda yardımcı eleman sağlanması, her hekime bir hostes/sekreter verilmesi. Poliklinik dizaynlarının yeniden düzenlenmesi, muayene odalarında yeterli mahremiyetin sağlanması, poliklinik odalarının doğrudan dış ortamlara açılmaması. Hastane ve polikliniklerde yeterli sayıda güvenlik elemanı ve ekipmanın bulundurulması istenmelidir.
 
HABERLER
YAZARLAR
4.1.2014
Op. Dr.
Murat EMANETOĞLU
25.4.2013
Prof. Dr.
Gazi ZORER
28.5.2011
Yrd. Doc. Dr.
Nezih VAROL
9.3.2011
Op. Dr.
Şükrü GÜNER
COPYRIGHT © 2011 - 2012. Tüm Hakkı HEKIMDER - Türk Hekimleri Dostluk ve Yardımlaşma Derneği'ne aittir. Web Tasarım Hermes Yazılım.